GIDA TERÖRÜ- BİLGİ KİRLİLİĞİ



Uzuuun zaman üzerine geçen hafta bir gün kendime izin vermiş evde oturup televizyon seğrediyordum ki kelimenin tam anlamıyla kanımı donduran birkaç programa şahit oldum. Farklı farklı kanallarda adını hala koyamadığım birtakım kişiler çıkmış halka inanılması güç, bilimsellikten son derece uzak, yeryüzünün hiçbir köşesinde bilim dünyasının kabul edemeyeceği abuk sabuk şeyleri sanki bilimsel bir çalışmaya dayanıyormuş gibi anlatıyor hatta öğütlüyorlardı. Neden bilmiyorum ama ben utandım. Belki de doğruları bizler yeteri kadar yaymayı başaramadığımız, ortalığı bu boşluktan yaralanmaya çalışan (!) insanlara bıraktığımız için utandım. Ben en azından söylenilen birkaç YANLIŞ’ı burada düzeltmeyi görev bildim kendime.

1- Dayanıklı sütlerin içine bozulmalarını önlemek için zararlı katkı maddeleri koyuyorlar

Kesinlikle doğru değil. Dayanıklı sütler son derece modern bir teknoloji ile üretilirler. Süt belli bir sıcaklığa çıkarılır, belli bir süre o sıcaklıkta tutulup aniden soğutulur. Böylece sütte olabilecek bütün mikroorganizmalar öldürülmüş olur. Bu işleme tabi tutulan sütler son kullanma tarihine kadar açılmadıkları sürece içlerinde hiç mikroorganizma olmadığı için bozulmazlar. Bu işlemler gıdaların besin değeri kaybını en aza idirecek şekilde hesaplanır ve uygulanırlar. Ayrıca daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi gıda katkı maddelerininin kullanım alan ve dozlarını düzenleyen bir yasamız olduğunu da unutmayalım lütfen.

2- Sütü hayvandan geldiği gibi, kaynatmadan içmek en sağlıklı olanıdır.

Kesinlikle doğru değil. İster inek ister koyun veya keçi olsun sütü pastörize tüketmemiz sağlığımız açısından kesinlikle en doğru olanıdır. Pastörize edilmemiş sütler Salmonella, E. coli, ve Listeria gibi mikroorganizmaları barındırabilirler. Bu mikroorganizmalar özellikle çocuklar, hamileler ve yaşlılarda ölüme kadar varabilecek çok ciddi hastalıklara neden olabilirler. Lütfen pastörize edilmemiş süt ve bu sütlerden yapılmış peynir, yoğurt gibi ürünleri tüketmeyelim.

3- Yumurtayı hayvandan alır almaz çiğ olarak içmek çok faydalıdır. Önemli olan yumurtanın çatlamamış yani sağlam olmasıdır.

Kesinlikle doğru değil. Yumurtanın kabuğu yarı geçirgendir. Bu nedenle özellikle tavuk ve tavuk ürünlerinde bulunan ve ciddi hastalıklara yol açabilen Salmonella adı verilen bir mikroorganizmanın tavuğun içine geçme olasılığı çok yüksektir. Ayrıca özellikle son birkaç yıldır dünyanın her yerininde görülen kuş gribine karşı da en iyi yöntemlerden biri tavuk ve tavuk ürünlerini iyice pişirip yemektir. Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü’de bu yönde sıklıkla uyarılar yayınlamaktadırlar.

4- Sebzeleri çiğ tüketmek daha sağlıklıdır.

Hem doğru hem yanlış. Biz yiyeceklerimizi hem sağlık açısından daha güvenilir hale getirmek hem de sindirimini kolaylaştırmak için pişiririz. Evet bazı sebzeleri taze ve pişirmeden tüketmek daha yararlıdır. Ancak karnabahar, brokoli gibi bazı sebzeleri çoğumuz çiğ olarak rahatlıkla tüketebilirken bazı sebzeler özellikle mide hassasiyeti olan kişiler tarafından kesinlikle pişirilmiş tüketilmelidir. En önemlisi de bazı sebzeler (örneğin bazı fasulye türleri, patlıcan gibi) toksik maddeler içerirler ve KESİNLİKLE pişirilerek tüketilmeleri gerekmektedir.

5- Ciğer yemek çok faydalıdır, kan yapar, zekayı açar.

Biraz doğru.? Çiğer bazı vitaminler, mineraller ve protein açısından zengin olmakla beraber, çok fazla yağ ve kolesterol içerir. Fazla tüketilmesi zararlıdır.

6- Yemeğin tadı ve kokusu bozulmamışsa zehirlemez, rahatlıkla tüketebilirsin.

Kesinlikle yanlış. Zaten tadı ve kokusu bozuk yemeği kim yer ki. Asıl bizi zehirleyenler tadı ve kokusu bozulmamış olan ama aslında kendisi bozulmuş olan yiyeceklerdir. Gıdalarımızda üreyen, bizi kendileri veya çıkardıkları toksinleri zehirleyen mikroorganizmalar genellikle yemeğin tadını, kokusunu, dokusunu bozmazlar. Bu nedenle de oldukça tehlikelidirler. Daha önceki yazılarımdan birinde de anlattığım gibi zehirlenme riskini en aza indirmek için hijyen ve gıda güvenliği kurallarına mutlaka uymamız gerekmektedir. “Aman canım eskiden buzdolabı mı vardı”, “ninelerimiz nasıl yapıyorlardı” gibi söylemler günümüze hiç yakışmayan, anlamsız laflardır.

Bilgi kirliliği nedeni ile kime inanacağımızı, kime güveneceğimizi bilemediğimiz zamanlar oluyor. O zamanlarda da konunun uzmanı kişileri dinlemek en doğru olanıdır. Lütfen bilimsel doğruluğu ispatlanmış yayınları hepimiz elimizden geldiğince takip edelim. Üniversitelerimizin internet sitelerinden bilimsel doğruları araştıralım. Konuşan kişilerin gıdalar ve beslenme konusunda dünyaca kabul görmüş kaç BİLİMSEL eseri var bunları sorgulayalım. Özellikle de çocuklarımızın beslenmesi söz konusu olduğunda lütfen televizyon programlarına değil hekimlerimize başvuralım.